Geçtiğimiz mayıs ayında gerçekleşen seçimlerle rejim değişikliği tahkimatında önemli bir mesafe kaydeden AKP’nin siyasi geleneğini dayandırdığı Demokrat Parti’nin, “yükselen yıldız” olmaktan çıkmaya başladığı 1955 yılında Türkiye, “Kıbrıs sorunu” gibi bir gündemle meşguldü. Kıbrıs’ın eski sömürgeci devletleri Osmanlı İmparatorluğu ardılı Türkiye, Birleşik Krallık ve vesayetçi/sömürgeci olmaya aday Yunanistan arasında yaşanan sorun, Türkiye’de ekonomik kriz eşiğindeki Demokrat Parti iktidarı için şovenist bir kullanışlılığa sahipti.
1954’te kurulan Kıbrıs Türktür Cemiyeti, dönemin başbakanı Adnan Menderes tarafından açıkça desteklenirken, cemiyet Kıbrıs sorununu iktidarın istediği biçimde “millileştirerek” adanın tamamının Türkiye’ye bağlanmasını talep eden “Ya Taksim Ya Ölüm” mitingleri gerçekleştiriyordu. Siyasi iktidarın Kıbrıs Türktür Cemiyeti eliyle yürüttüğü bu provokatif süreçle gerilim artarken, 6 Eylül akşamı iktidara yakın İstanbul Ekspres “gazetesi” erken baskıyla İstanbul sokaklarında Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal’in Selanik’te dünyaya geldiği evin bombalandığını duyuruyordu.
“Haber” amacına uygun şekilde kısa sürede yankı bulurken, İstanbul’da özellikle Rumların (giderek Ermeni, Süryani, Yahudi gibi, Türk-Müslüman olmayanları da kapsayan) yaşadığı semtler, devletin şovenist-ırkçı aklına ve geleneğine paralel hareket eden güruh tarafından saldırıya uğradı. Saldırıya uğrayan ve yağmalanan noktaların belki en öne çıkanı Beyoğlu’ndaki İstiklal Caddesi oldu. 6-7 Eylül 1955’te İstiklal Caddesi’ne çıkan güruh arasında yer alan faillerden biri de “eski İstanbul kabadayısı” Mikdat Remzi Sancak’tı. Fail Sancak, 2011’de bir 6-7 Eylül yıldönümünde Agos Gazetesi’nden Funda Tosun’a verdiği söyleşide devlet desteğinde yaşanan pogromun detaylarını anlatırken, dedesinin Ermeni Soykırımı’nda cinayetler gerçekleştirmiş İpsiz Recep’in “has adamlarından” biri olduğunu belirtmiş ve hapisten kurtulmak için “Milli Mücadele” saflarına katılarak, daha sonra devletin istihbarat servisine dönüşen Teşkilat-ı Mahsusa’ya alındığını söylemişti. 6-7 Eylül Pogromu’ndan haberdar oluşunu “Ben o sıralar İstanbul’da yeni sayılırım. Denizciydim. Mal taşırdım. Haydarpaşa Garı’ndan Eminönü haline. Tesadüfen, o gün memleketten gelen bir arkadaşla Tophane’de muhallebi yiyorduk. Baktık insanlar koşuyor. Ortalık karıştı. Duyduk ki Atatürk’ün evine bomba atmışlar. Millet galeyana geldi tabii. Dükkânların camlarını kırıp içerde ne var ne yok alıyorlardı. Polisler de vardı ‘kırın, saldırın!’ diye bağırıyorlardı. Biz de katıldık, napalım? diye aktaran yağmacı Mikdat Remzi Sancak söyleşide “Ne kadar Rum, Ermeni, Süryani, Musevi varsa hepsinin dükkânlarına girdik, evlerine daldık.” diye konuşmuştu.
Sancak, Pogrom’un devlet gözetiminde gerçekleştiği gerçeğini İstanbul’un en merkezi noktalarından birine kolluk güçlerinin gece yarısı ulaştığını söyleyerek ifşa ederken, “…Öyle bir kargaşa vardı ki, İstiklal Caddesi’nde iki gün tramvay çalışamadı. Yola kumaşlar, perdeler, eşyalar atılmıştı. Bir ara baktım bir kuyumcu dükkânına saldırıyorlar. Ben de karıştım aralarına, vitrinde ne var ne yoksa doldurdum koynuma. Küpe, müpe, altın…” sözleriyle yağmayı detaylandırmıştı.
Pogrom’dan 5 yıl sonra 27 Mayıs 1960 askeri darbesini gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi’nde yer alan Kurmay Binbaşı Ahmet Yıldız’ın çok yakın dostu olduğunu belirten Sancak, aynı söyleşide, bir başka devlet provokasyonu olan Mayıs-Temmuz 1980 Çorum Katliamı sırasında da kentte olduğunu söyleyerek “Galeyana geldik” diyor. 1980’de uyuşturucu ticaretinden dolayı cezaevine girdiğini söyleyen Sancak, Alaattin Çakıcı, Dündar Kılıç gibi çete liderlerinden “bizim elimizde büyüdü” diye bahsediyor. Sancak bu isimlere, Ermeni örgütü ASALA’nın Türkiye diplomatlarına yönelik eylemlerine misilleme için, devletin “görevler” verdiğini ve ‘Eğer muvaffak olmadan yakalanırsan seni tanımayız’ dediğini aktarıyor.
* 6-7 Eylül 1955’te pogroma yol açan saldırıları başlatan, Mustafa Kemal’in Selanik’teki evine bomba atılması olayında failin Selanik Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Oktay Engin olduğu ortaya çıkacaktı. Engin, Şubat 1992-18 Eylül 1993 tarihleri arasında Nevşehir’de valilik görevine getirilerek 6-7 Eylül’de devletin dahli biraz daha berraklaşmıştı. Ancak devlet adına daha doğrudan bir “üstlenme” dönemin kontrgerilla aparatı olan, daha sonra Özel Harp Dairesi adını alan Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’ndan geldi. 20 Temmuz 1974’teki Kıbrıs işgalinde de yer alan kontrgerilla subayı Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu’na verdiği röportajda 6-7 Eylül pogromu hakkında, “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı” demişti.