Basitçe Yaşamak, Hep Birlikte – Giorgos Kallis

Basitçe Yaşamak, Hep Birlikte – Giorgos Kallis

Bir biliminsanı olarak yetiştiğim için, hayal gücümün güçlü olduğu söylenemez. Planlı ekonomik küçülme (degrowth) hareketinden doğan pek çok öneriyi sıralamak ve bunların tutarlı bir vizyon olduğunu iddia etmek bu yüzden samimi olmaz. Aynı zamanda sıkıcı da olacaktır. Tam da bu yüzden size benden daha geniş hayal gücüne sahip birisinin vizyonunu aktarmak isterim. Anarres’e, Ursula K. LeGuin’in ödüllü romanıyla aynı adı taşıyan “mülksüzler gezegenine” hoş geldiniz. Bu gezegen yakındaki dünya benzeri bir gezegen olan Urras’taki bir devrim sonrasında buraya göç eden anarşistlerin kurduğu kuru, çorak bir yer:

İnsanlar buraya kısıtlı ekoloji çerçevesinde özen ve risk ile uyum sağladılar. Çok açgözlü olmadan balık avlasalardı veya temelde organik atıkları gübre olarak kullanıp ekip biçselerdi rahatlıkla sığışabilirlerdi bu gezegene. Lakin o zaman başkalarının gelmesine imkan kalmazdı. Otçullar için yeşillik yoktu. Etoburlar için otçullar yoktu. Çiçekli bitkiler için tozlaşmayı sağlayacak böcekler de yoktu; ithal edilen tüm meyve ağaçları elle dölleniyordu. Anarres’te enerji üretmek için rüzgar kullanılıyor. Su ve sıcaklık kısıtlı olduklarından büyük özen ile ekonomik biçimde kullanılıyorlar, her şey geri dönüştürülüyor.

 Buraya yerleşenler, gelirken bu kısıtlı biyosferde yaşayabilmek için kendileriyle birlikte değer yargılarını da getirdiler. Paylaşma ve hediye yoluyla karşılıklı yardım sosyal organizasyonun temel prensipleri. Anarres’te hiç özel mülkiyet yok. Velhasıl insanlar erişebiliyorlar, sahip olmuyorlar. “Bencilleşmek” temel bir günah ve değiş tokuştan “kâr elde etmek” olabilecek en kötü anti-sosyal davranış biçimi olarak görülüyor.

Anarres’te yerleşim biçimleri küçük bir kent merkezini çevreleyen yerleşimlerin kırkyamasından ibaret. Her yerleşim varolan biyo-bölgesel kaynaklarıyla –yakınındaki su, rüzgar ve toprak- hayatta kalmaya çalıştığı bir ‘organik ekonomi’ ilkesini takip ediyor. Bu yeterli olmadığında, kaynaklar yerleşimler arasında gerektikçe transfer ediliyor. Anarres’te ne sınırlar ne de yerel kimlikler var: bireyler -sürekli olarak yaptıkları gibi yerleşimler arasında hareket edebiliyorlar. Bu nedenle de kaynaklara sahip olmaya çalışmak ve kontrol etmeye yahut ihtiyaçları hakkında yalan söylemeye kimsenin ihtiyacı yok.

Kasabalardaki kısıtlı kaynaklar paylaşılıyor. Özel evler yerine her biri 4-5 kişi barındıran ortak odaların olduğu yurtlar kullanılıyor. Daha fazla özel hayat tercih eden çiftlere veya aileler için ise ayrı odalar mevcut. Her bir yurt yerleşimi veya işçilerin profesyonel dernekleri için işçi kooperatifleri tarafından işletilen yemekhaneler mevcut. Bolca kamusal alan, oyun sahası ve tabii ki kum havuzları var. Varolan az miktarda su, insanların karşılaşıp sosyalleştikleri ortak banyolarda kullanılıyor. İnsanlar elektrikli trenler ve küçük otobüslerle seyahat ediyorlar. Etrafta bolca bisiklet ve vatandaşlarca paylaşılan az sayıda araba var. Bir yerden bir yere gitmek de postanın ulaşması da günler sürüyor. Üretim atölyeleri şehirlerde, kapıları şehirlerin merkezine açık bakacak şekilde yerleşmiş durumdalar.

Üretim gönüllü kooperatifler ve birliklerce organize ediliyor. Her bireyin kendi üretici girişimini oluşturmak veya bir başkasına dahil olma özgürlüğü var. Yapılacak bir kâr olmadığı veya sermaye edilecek bir mülk olmadığı için günlük tatmin ve doygunluğu çoğaltmak dışında dürtü yok. Her on günde bir her Anarres sakini bir gününü ortak işe ayırmak zorunda. İnsanlar her 10 günde 6 ila 8 günü, günde 4 ila 7 saat çalışarak geçiriyorlar. Çalışmak gönüllü bir eylem ama başka yapacak bir şey olmadığı ve yapmayanlar için ciddi bir küçümseme unsuru olduğu için hemen herkes çalışıyor. Merkezi bir bilgisayar sistemi çalışanların iş tercihlerini farklı kooperatiflerin ihtiyaçları ile çakıştırmakta. Böylelikle insanlar kendi becerilerini geliştirerek uzmanlaşmaktalar fakat aynı zamanda temizlik, inşaat ve kamu altyapısını tamir etmek gibi ortak görevlere de düzenli olarak katkı sunmaktalar. Her 4 yılda bir her Anarres sakini çölü ormanlaştırarak veya diğer temel bir kamu hizmeti yaparak 6 ay geçirmekte. Maaş kavramı yok. Gıda, barınma, ısıtma, ulaşım gibi temel ihtiyaçlar kolektif olarak karşılanmakta; geri kalanı için ise insanlar yaratıcılıklarını kullanmakta. Kaynak tahsisi değişik yerleşimlerde alt birimleri bulunan merkezi bir komite tarafından gerçekleştiriliyor. Bu komite gıdayı doğrudan gıda müştereklerine aktarıyor ve kamu hizmetlerinin inşasını organize ediyor. Daha kalıcı üyeler demokratik biçimde seçilmekle birlikte bu komitenin üyeleri kura ile seçiliyor ve kimse uzun bir süre gücü elinde bulundurmuyor. Peki Anarres bir ütopya mı bir distopya mı? Bir planlı ekonomik küçülme vizyonu mu? Bana çekici gelen bir gelecek tahayyülü mü yoksa Dünya’nın gittiğini tahmin ettiğim kıyamet sonrası bir manzaranın parçası mı? Anarres’te sanat, temel bilimler ve beşeri bilimler çok gelişmiş durumdalar. Kazanılacak bir kâr veya edinilecek bir fikri mülkiyet olmadığı için, uygulamalı bilimler ve üretim teknolojilerinin gelişmesi için de pek bir sebep yok. Anarres sakinleri kendileriyle birlikte ihtiyaç duydukları teknoloji, ekipman ve gelişmiş bilgiyi Urras’tan göç ederken getirdiler. Bu kaynakları korudu ve yenilediler fakat genişletmediler.

Anarres’te herhangi bir ordu veya polis yok. Peki öyleyse bütün bunları bir arada tutan şey nedir? Kazanılacak bir şey olmadığı ve kimse orada yaşamak istemediği için kimse Anarres’i işgal ile tehdit etmiyor. Mülkiyet olmadığı için hırsızlık da yok. Toplum içinde seyrek de olsa bireysel şiddete rastlanıyor. Yanlış anlaşılmasın: anti-sosyal davranış biçimlerine karşı pek çok dolaylı cezalandırma ve yaptırım var; ve güçlü komünal etik ve normlar kümesi herkesi hizada tutuyor. Beleşçilik yapanlar veya bireyselleşenler veya “sahip olmak” isteyenler toplumlarınca dışlanıyor. Keyifleri bilirse kasabanın dışına taşınabilirler ama eğer ‘sahip olmak’ isterlerse tek başlarınalar – Anarres sakinlerinin ‘özelciler’ olarak adlandırdığı bu kesimlere kolektif hizmetler sağlanmıyor.

 Urras standarlarına göre hayat burada zor, kirli ve kanâatkar. Yine de Anarres sakinleri için birbirleri var ve ortak geçmiş ve kaderleriyle bağlanmış durumdalar birbirlerine. İyi geçen yıllarda, artığın (surplus) keyfini sürmek ve bunu tüketmek için pek çok eğlence düzenliyorlar (Anarres’te yatırım için her hangi bir birikim yapılmıyor). Kötü yıllarda ise, örneğin kuraklık vurduğunda, tayın yapılıyor ve insanlar sevmedikleri işlerde çalışmak zorunda kalabiliyor. Anarres sakinleri pek az durumda aç kalıyorlar ama kaldıklarında da hep birlikte aç kalıyorlar.

Anarres bir cennet bahçesi değil. Anarres’te her şey saydam ve ayrılmayla olmadığı sürece diğerlerinin bakışlarından kaçış yok. Anarres bir münzevinin, yalnızın veya bireysel birinin yeri değil. Dışlanmışlar için Anarres bir cehennem zira; dahası farklılaşmak yahut bilgi birikimlerinin veya bireysel yaratıcılıklarının sınırlarını zorlamak isteyenler için de boğucu bir yer olduğu söylenebilir. Güç yataylaşmış olmakla beraber, kaçınılmaz olarak, bazı bireyler bölüşüm kurumlarının çekirdeğine imtiyazlı erişim sağlamış durumdalar. Dahası her kuraklıkla beraber bürokrasi, büyümek suretiyle, toplumun gönüllü birliklerinin sürekli olarak daha fazlasını kendi içinde öğütmekte. Polis gücü veya fiziksel şiddet olmamasına rağmen, görünmeyen, vahşi bir zihinsel polis, bir ortak mantık silsilesi ve herkesi özgür olduklarında bile işlerine sıkı sıkıya tutunduran bir normlar ağı mevcut. Yine de her şey herkestarafından elde edilebilir. Sürekli devrim; merkezileşmeyi, Merkezi Komite’yi ve ortaya çıkan elitleri alenen eleştiren ve kendi alternatif yapılarını kurmak isteyen kolektiflerin sloganı. Mesele parayla veya özel mülkiyetle yaşamamamız gerektiği veya ekolojik bir felakete yol alıyor olmamız değil. Esas mesele, kendimizi düşünülemeyecek olanı düşünmeye zorlamamız. Peki Anarres bir ütopya mı bir distopya mı? Bir planlı ekonomik küçülme vizyonu mu? Bana çekici gelen bir gelecek tahayyülü mü yoksa Dünya’nın gittiğini tahmin ettiğim kıyamet sonrası bir manzaranın parçası mı?

LeGuin’in başarısı ne bir ütopya ne de bir distopya sunuyor olmasında. Böylelikle iyisiyle kötüsüyle insan toplumunun alternatif bir organizasyonunu tanımlıyor bize.[1] Bilim kurgu nereye gittiğimizi söylemez veya nereye gitmemiz gerektiğini dikte etmez; hayal gücümüz için imkanlar açar. LeGuin böylelikle bizleri eğer özel mülkiyet, para ve hükümet olmasaydı ve ekolojik limitler altında yaşasaydık, hayatımızın nasıl olabileceğine dair düşünmeye davet ediyor. Mesele parayla veya özel mülkiyetle yaşamamamız gerektiği veya ekolojik bir felakete yol alıyor olmamız değil. Esas mesele kendimizi düşünülemeyecek olanı düşünmeye zorlamamız. Bunu zihinlerimizde bir kez ‘görmüşken’, hayal gücümüz üzerindeki sınırlar olmadan şimdi bugün neleri değiştirebileceğimizi kurgulamakta esas mesele.[2]

LeGuin’in bir araya getirdiği pek çok fikir – iş paylaşımı, azaltılmış çalışma saatleri, ortak barınma, ulaşım ve tüketimin paylaşımı, yatay ve doğrudan karar alma biçimleri, ekolojik limitler, biyo-bölgecilik, açık sınırlar, üretim ve tüketim kooperatifleri, teknolojik ilerlemeden ziyade var olanın korunması, kanâatkarlık ve artığın kolektif eğlenceyle yok edilmesi – hali hazırda planlı ekonomik küçülme (degrowth) tartışmalarında yer alan konular.[3] Bunların bazıları halihazırda benim yaşadığım şehir olan Barselona’da hayata geçmiş durumda; belediyenin kurduğu oldukça iyi bir bisiklet paylaşımı sistemi ve büyümekte olan organik gıda üretici-tüketici kooperatifleri ağı mevcut. Burada #15M (indignados) hareketiyle meydanlara çıkan insanlar doğrudan demokrasi çağrıları yaptılar ve yatay karar alma biçimlerini deneyimlediler. Varacağı sonuç tam olarak Anarres gibi olmayacağı (ve olmasına gerek de olmadığı gibi) büyümesi durmuş refah içinde bir ekonominin geleceğinin kaçınılmaz olarak bu tip inisiyatifler ve reformlardan geçeceğine inanıyorum.

Peki Anarres çekici bir gelecek tahayyülü mü? Avrupa ve Amerika’nın farklı yerlerinde çeşitli eko-komünler ve ortak barınma biçimleri kuranlar için Anarres’teki hayatın çarpıcı benzerlikleri olsa gerek.[4] Başka insanların zorluk olarak gördükleri yaşam biçimleri, Anarres’lileri olduğu gibi, bu insanlara da keyif veriyor. Neticede Anarres’in güzelliği de onu görmesini bilenler için. Romanın 350 sayfasını yalayıp yuttuktan sonra, ben şahsen Urras yerine Anarres’te kalıp yaşayan ve orada değişim için mücadele eden roman kahramanının tarafını tutuyorum. Sizler de okumalı, düşünmeli ve kendi kararınızı vermelisiniz.

Giorgos Kallis, Barselona Otonom Üniversitesi’nde Çevre Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü’nde ICREA Profesörü’dür. Bu metin ilk olarak bir dizi düşünüre “Devamlı ekonomik büyüme olmadan nasıl başarılı bir ekonomi yaratabiliriz?” sorusunu soran Center for Humans and Nature’ın bloğunda şu adreste yayınlanmıştır: http://www.humansandnature.org/economy—giorgos-kallis-response-37.php

Çeviren: Ethemcan Turhan

Not: Bu çeviri Kolektif Dergisi’nin 18. sayısından alınmıştır.


[1]     LeGuin’in yaklaşımı, eserlerinin altında yatan siyaset ve katkısı için referans: Laurence Davis and Peter G. Stillman, eds., The New Utopian Politics of Ursula Le Guin’s The Disposessed (Oxford, U.K.: Lexington Books, 2005).

[2]     Ütopik tahayyülün ve siyaset ile sosyo-ekolojik alternatifler hakkındaki mevcut tartışmadaki rolü hakkında mükemmel bir akademik katkı için bkz. David Harvey, Umut Mekanları (Metis: 2008, çev. Zeynep Gambetti)

[3]     Mülksüzler’i okuduktan sonra, planlı ekonomik küçülme hareketinin en önemli entellektüel referanslarından biri olarak bilinen eko-filozof Andre Gorz’un bir kitabının dipnotunda, LeGuin’in Anarres’ini gördüğü en canlı ve detaylı kanâatkar, büyümeyen ve hiyerarşik olmayan toplum tanımı olduğunu belirttiğini gördüm. İlginç bir şekilde, Gorz bu makalesinde güncel kompleks toplumumuzun Anarres-tipi bir esaslı basitleştirmesi olasılığını reddetmekteydi. Bunun yerine, kapitalist ilişkileri endüstriyel üretime hapsetmek suretiyle, mevcut organizasyon tipinin radikal bir eko-sosyal-demokratik reformlarla dönüşümü çağrısı yapmaktaydı

[4]     Örneğin bkz. C. Cattaneo and M. Gavalda, “The Experience of Rurban Squats in Collerola, Barcelona: What Kind of Degrowth?” Journal of Cleaner Production 18, no. 6 (2010): 581-89, ve M. Lietaert, “Cohousing’s Relevance to Degrowth Theories,” Journal of Cleaner Production 18, no. 6 (2010): 576-80.