Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sürerken, küresel medyada da savaşa dair analizler yayımlanmaya devam ediyor. TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, sadece Ukrayna ve Rusya değil hiçbir savaş gemisinin Boğazlar’dan geçmemesini istediği açıklama Financial Times gazetesi tarafından “…Ankara Rusya ile Batı arasında bir denge gösterisi yapıyor..” şeklinde yorumlandı. 1936 Montrö Anlaşması uyarınca, daha önce Rusya ve Ukrayna’ya ait savaş gemilerinin geçişinin engelleneceğinin sinyalini verilmişti. Ancak Çavuşoğlu’nun dün yaptığı açıklamalar ise bütün devletlerin savaş gemilerini kapsadığını vurguluyor.
Financial Times yazısında, “Fakat bu tarafsız karar Rusya ile yakın bir enerji, ticaret ve savunma bağı olan Türkiye’nin Vladimir Putin’in öfkesini üzerine çekmek istemediğini arzuladığını gösteriyor” yorumuna yer verilirken, önemli bir teknik detay olarak Ankara’nın aldığı karar kapsamında bazı Rus savaş gemilerinin kayıtlı bulundukları üsler Rusya’da olduğu için Boğazlar’dan geçerek Karadeniz’e ulaşabileceği bilgisi paylaşıldı.
BBC Güvenlik Muhabiri Frank Gardner’ın analizinde ise, NATO dolayımıyla Rusya ve ABD’nin olası bir sıcak çatışması ihtimalinde tartışılan “Üçüncü Dünya Savaşı” endişelerini sorguladı. Yazısında “Üçüncü Dünya Savaşı’nın başlangıcına mı tanık oluyoruz? Şu anda pek çok insan Kremlin’in Ukrayna konusundaki eylemlerinin ışığında, haklı bir şekilde bu soruyu soruyor. Kremlin’in eylem ve söylemleri, Batı’dan gelen bir kınama ve yaptırım bombardımanını tetikledi.” ifadelerine yer veren Gardner, “…bu sorunun yanıtı hayır. Rusya-Ukrayna sınırındaki durum ne kadar kötü olursa olsun şu anda NATO ile Rusya arasında doğrudan bir askeri çatışmayı başlatacak seviyede değil.” yorumunu yaptı. Gardner’ın analizindeki ilgili bölümler şöyle:
“…İşin aslı ABD ve İngiltere, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeye yetecek büyüklükte bir askeri gücü sınır boyunca yığmasını dehşet içinde izlerken, bölgede bulunan az sayıdaki askeri eğitmen ve danışmanını hızla geri çekti. ABD Başkanı Joe Biden bu ayın başlarında, ABD ve Rusya birbirlerine ateş ediyorsa bu bir dünya savaşıdır” dedi ve hiçbir koşulda Ukrayna’ya Amerikan askerlerinin konuşlandırılmayacağını söyledi. Ne kadar endişelenmeniz gerektiğiyse, kim olduğunuz, nerede olduğunuz ve Rusya’nın bundan sonra ne yapacağı gibi bir dizi faktöre bağlı. Ukrayna’nın doğusundaki cephe hattında Ukraynalı bir askerseniz durumun son derece tehlikeli olduğu açık. Sadece Putin ve güvendiği yakın çevresi, birliklerini Ukrayna’nın ne kadar içlerine göndermeyi planladığını biliyor. Şu anda Kiev de dahil olmak üzere birçok Ukrayna şehri güvende değil. Ancak NATO ve Batı için mutlak kırmızı çizgi, Rusya’nın, ittifakın 5. maddesini ihlal ederek bir NATO üyesi ülkeye saldırması. Rusya’nın saldırılarının Ukrayna’da kalmayacağı ve bunun yerine Baltık’taki etnik Rus azınlıkların “yardımına gelmek” ve bu bölgeleri de işgal etmek için bunu bir bahane olarak kullanacağı konusunda belirgin bir endişe var. NATO da son dönemde Doğu Avrupalı üyelerine takviye kuvvetler gönderdi. Rusya ve ABD’nin toplamda 8 binden fazla konuşlandırılabilir nükleer savaş başlığı olduğunu unutmayalım. Bu nedenle risk seviyesi olağanüstü yüksek. Soğuk Savaş döneminin Dehşet Dengesi (karşılıklı garantili imha/mutually assured distruction – MAD) olasılığı da geçerli. Ancak tüm bu ihtimallere karşın Rusya ile NATO arasında doğrudan bir çatışma olmadığı sürece bu krizin, ne kadar kötü olursa olsun, büyük çaplı bir dünya savaşına dönüşmesi için hiçbir neden yok. Geçen hafta salı günü üst düzey bir İngiliz askeri kaynağı, “Putin NATO’ya saldırmak üzere değil. O sadece Ukrayna’yı Belarus gibi bir uydu devlete dönüştürmek istiyor.” dedi. Ancak buradaki öngörülmesi zor kısım Putin’in aklından neler geçtiği. Bir satranç oyuncusu ve judo dövüşçüsü olarak genellikle soğukkanlı ve hesapçı karakteriyle tanınmasına rağmen Putin’in geçen hafta pazartesi yaptığı konuşma, kurnaz bir stratejistten çok öfkeli bir diktatöre benziyordu.”
The Guardian gazetesi ise “Ukrayna: Çin ne yapacak? Putin’in yöntemlerinden rahatsız olduğuna dair işaretler var” başlıklı yazısında, Rusya ile ABD-NATO karşıtı fiili ittifakta aynı eksende konumlanan Çin’in savaşa dair tavrını inceledi. Pekin’in savaşı açıkça desteklemekten kaçındığı belirtilen yazıda, geçtiğimiz Cuma günü, Rusya’nın Ukrayna işgalinin kınanma oylamasının yapıldığı BM Güvenlik Konseyi’nde Çin’in çekimser kalmasına dikkat çekildi. Çin, Rusya ile ilişkileri dengeleme adına, BM İnsan Hakları Konseyi’nin, Ukrayna’nın talebi üzerine “acil bir görüşme” yapılması için ise Rusya ile birlikte “karşı oy” kullandı. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ile yaptığı telefon görüşmesinde, Soğuk Savaş’ın çoktan bittiğini ve NATO’nun pozisyonunu ve sorumluluklarını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söyledi.
Çin’in Ukrayna ile nükleer anlaşmasına atıf yapan Washington Times gazetesi, savaşın bu anlaşmayı da test edeceğini belirtti. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve dönemin -Rusya yanlısı- Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in, Çin’in nükleer güçlerinin Ukrayna’yı nükleer tehditlerden koruyacağına dair 5 Aralık 2012’de anlaşma imzaladığına dikkat çeken gazete, söz konusu anlaşmayla iki devletin “stratejik ortak” olarak nitelendirilebileceğine işaret etti.
Tarihçi Yuval Noah Harari de The Guardian’da “Putin Bu Savaşı Neden Kaybetti?” başlıklı yazısında, “…Rusya Ukrayna’yı işgal edebilir. Ancak Ukraynalılar son birkaç günde buna kolay kolay izin vermeyeceklerini gösterdiler.…” yorumunu yaptı. Harari yazısında, “…Vladimir Putin’in tarihi bir yenilgiye doğru gitmesi giderek daha olası görünüyor. ABD’nin Irak’ta, SSCB’nin Afganistan’da öğrendiği gibi, bir ülkeyi işgal etmek, onu elde tutmaktan çok daha kolaydır. Putin Ukrayna’yı fethetme gücüne sahip olduğunu biliyordu. Ama Ukrayna halkı Moskova’nın kukla rejimini kabul eder mi? Rus İmparatorluğu’nu yeniden kurmak için Putin’in bir zafere ihtiyacı var. Ancak Putin, daha fazla kan dökerek hayalinin asla gerçekleşmemesini sağlıyor. Rus İmparatorluğu’nun ölüm belgesinde Mihail Gorbaçov’un yerine Putin’in adı yazılı olacak.” yorumlarına yer verdi.