Güncel Anarşist Tartışmalar-1: Spesifik Anarşist Örgütün Temel Kavramları (3)

“Güncel Anarşist Tartışmalar” çeviri dizimizin ilk metni olan Tommy Lawson’ın Spesifik Anarşist Örgütün Temel Kavramları broşürünün üçüncü bölümünü sizlerle paylaşıyoruz.

ANAHTAR STRATEJİLER:

Anarşist-Komünist örgütün kavramları ve örgütsel uygulamalarının açıklığa kavuştuğunu umduğumuz için, aşağıdaki bölüm öncekinden daha kısadır. Stratejiler elbette hiçbir zaman ebedi değildir, her zaman ve mekana uygun değildir. Bununla birlikte, bu bölümde ana hatlarıyla belirtilenleri, genel olarak Anarşist-Komünist pratiğin temeli olarak kabul etmek makuldür.

Sendikalar İçerisinde, Bürokrasiye Karşı

Anarşistlerin daha geniş eğilimleri arasında, sendikalara yönelik bir dizi yaklaşım vardır. Anarko-sendikalistler gibi, Anarşist-Komünistler de işçi hareketi ve sınıf mücadelesini devrimci stratejinin temeli olarak görürler. Ancak Anarşist-Komünistlerin sendikalar konusunda kendi net anlayışları ve onlarla ilişki kurma stratejileri vardır.

Sendikalar, ekonomik çıkarlarını işverenlere karşı savunmak için bir araya gelen işçilerin organlarıdır. Anarşistler, sendikaların hem işçi organları hem de bürokratik yasal yapılar olarak var olduklarını kabul eder (Eko, 2019). Her iki biçimde de sendikalar günden güne somut iyileştirmeler kazanmayı amaçlar. Ücret artışı, 8 saatlik iş günü, hafta sonları, resmi tatiller, fazla mesai oranları, hastalık izni vb. sendikaların kazandığı ve uğruna mücadele ettiği şeylerin örnekleridir.

Resmi kurumlar olarak sendikalar -işi emek ve sermaye arasında müzakere etmek olan- seçilmiş bir önderliğe sahiptir. Önderlik, grevleri ve işçi faaliyetlerini destekleyecek olsa da, çoğu zaman kendi konumlarını sürdürmeye meraklılardır. Avustralya’da, sendika çıkarlarını kapitalist işletmelerin başarısına bağlayarak, genellikle emeklilik şirketlerine ortak olurlar. Sendikaların kapitalistlerle yaptığı sözleşmeleri onurlandırırken, endüstriyel barışı sağlama baskısı vardır (Walmsley, 2020). Zaman zaman tüm bu faktörler -özellikle sınıf bilincinin ve mücadelesinin ilerlediği zamanlarda- işçilerin talepleriyle çatışır.

Bu çelişkiye tepki olarak anarşistler bir dizi yanıt geliştirdiler. İsyancı anarşistler genellikle sendikalarda çalışmaktan kaçınırlar. Sendikaların ıslah edilemez, anti-devrimci yapılar olduğuna inanarak olumsuz taraflara odaklanırlar. Bu pozisyon fiilen işe yaramazdır. İsyancılar, örgütlü işçi yığınlarıyla ilişki kurmaktan kaçınarak kendilerini tecrit eder ve fikirlerine kimseyi inandıramaz. Bu nedenle, devrimci bir süreç sırasında en kritik yerlerden, üretim noktasından yoksundurlar.

Anarko-sendikalistler olarak bilinen diğer anarşistler, “anarşist” veya “devrimci” sendikalar kurmayı savunurlar. Ancak radikal sendikalar bile kapitalizmdeki somut amaçlar sorunuyla karşı karşıyadır. Yani, sermaye ve emek arasında müzakere. En devrimci sendikalar bile endüstriyel mücadeleyi her zaman sürdüremezler. Kendilerini tamamen “anarşist” ya da “devrimci” olarak tanımlayarak, bu sıfatlarla özdeşleşmeyen işçi kitlesini dışlama sorununu da yaşarlar. Böylesi bir devrimci sendika, ya siyasi bir örgütün açıklığından yoksun, kafası karışmış bir devrimci işçiler bütünü haline gelir ya da geleneksel bir sendika haline gelir ve devrimci ivmesini kaybeder.

Üçüncü seçenekse, Anarşist-Komünistlerin savunduğu seçenektir. Bu, sendikaların aktif, sıradan, militan üyeleri olmaktır. İşçi kitleleri arasında ajitasyon yaparak, onları anarşist mücadeleye kazandırabiliriz. Anarşistler, bürokrasinin reformist içgüdülerine karşı da mücadele edebilirler. Bundan kaçınmak, işçi kitlelerinin örgütlendiği alanı sosyal demokratların politikalarına ya da daha kötüsüne teslim etmek olacaktır. Anarşist-Komünistler, sendikalar içindeki faaliyetlerle, sınıf mücadelesi yoğunlaştıkça, giderek daha fazla işçinin radikal pozisyonlara kazanılabileceğine inanıyor.

Avustralya’da klasik bir örnek, NSW İnşaat İşçileri Federasyonu’dur (BLF). BLF bir zamanlar oldukça muhafazakar bir sendikaydı. Eski Komünist Parti’den militanlar, İşçi Partisi’nin sol kanat grupları ve bağımsız aktivistler (stratejilerine “militan azınlık” adını verdiler) tarafından taban düzeyinde yıllarca sabırlı ve dikkatli bir çalışmanın ardından, üs sonunda daha radikal siyasete kazanıldı. Daha güçlü bir siyasi tabanla, daha radikal aktivistler, sendikanın liderliğinde BLF’nin yeniden inşasına izin veren roller kazandılar. (Önemli kısım, liderliğin güçlü bir taban olmadan hiçbir anlamı olmamasıdır.) Sonra sendika federalist pratikler uygulamaya başladı. Liderlik pozisyonlarına işçilerle aynı maaş ödeniyordu ve sınırlı bir görev süreleri vardı. Örgütleyicilerin işinin, işçilerin yönünü dikte etmek değil, işçilerin gerçekleştirdikleri eylemi desteklemek olduğu “doğrudan eylem” tabanda teşvik ediliyordu. Demokratik kararlar kitlesel toplantılarla alınırdı (Rashid, 2021).

NSW BLF sonunda ezilmiş olsa da, sendikalar içindeki radikal potansiyelin önemli bir örneğiydi. BLF’nin – işçilerin çevreye zararlı projeler inşa etmeyi reddettiği “Yeşil Yasaklar” gibi- bazı başarıları o kadar radikaldi ki, dünyanın başka bir yerinde asla elde edilemedi.

Birleşik Cephe ve Eğilim Gruplaşması

Devrimler tek başına anarşistler tarafından yapılmaz. Toplumsal reform mücadelesi de salt anarşist bir mesele değildir. Bu basit gerçekler, Anarşist-Komünistlerin diğer siyasi ve toplumsal örgütlerle ittifaklarını hangi temelde oluşturacaklarına ve nasıl şekillendireceklerine dair teorik kavramlar geliştirmeleri gerektiği anlamına gelir. Her zaman dikkate alınması gereken bir dizi faktör vardır.

Müdahale alanı, hedeflerde aracılık, sosyal ve politik bağlam, her biri politik çalışmaya doğru yaklaşımları ifade etmek için farklı çerçeveler gerektirir. Çeşitli bağlamlara yanıt olarak, farklı eğilimlere sahip anarşistler bir dizi yaklaşımı dile getirdiler. Sırasıyla İtalyan Anarşist Sendikası’nın Birleşik Proleter Cephesi ve Tekil Devrimci Cephesi, anarko-sendikalist CNT’nin İşçi İttifakı, Uruguay Anarşist Federasyonu’nun Mücadeleci Eğilimi ve modern Especifist Eğilim Gruplaşması (Lawson, 2021). Bugün en yaygın olarak kullanılan iki çerçeve, “Birleşik Cephe” ve “Eğilim Gruplaşması”dır.

Birleşik Cepheler, diğer işçi sınıfı örgütleriyle, sınıfsal bileşim temelinde ve en azından sosyal demokrat siyasete sahip olan ittifakları içerir. Bu, Anarşist-Komünist siyasi örgütün Cephede siyasi bağımsızlığını koruyabilmesini sağlayan bir savunma stratejisidir.

Eğilim Gruplaşması kavramı, belirli bir amaca ulaşmak için güçlerin herhangi bir koalisyonunun toplandığı herhangi bir duruma müdahaleyi çerçeveleyebilir. Birleşik Cephe’den farklı olarak bu çerçeve, ilerici burjuva güçlerini içerebilecek kampanya çalışmasına izin verir. Eğilim gruplaşmalarında Anarşist-Komünistler, farklı örgütler ve siyasi eğilimler arasındaki bir dizi tutarlı uygulama tanımına ve ideolojik yakınlığa dayalı bir ara örgütlenme biçimi kurmaya çalışırlar. Örneğin, Anarşist-Komünistler, işçi sınıfı siyasetine, doğrudan demokrasiye ve doğrudan eyleme benzer bir bağlılığı paylaşan diğer anarşistlerle veya Troçkistlerle birlikte çalışabilir.

Tüm bu modellerde önemli olan, Anarşist-Komünist örgütün kimlerle, hangi bağlamda ve neden ittifaklar kuracağını düşünmesi ve stratejik olarak karar vermesidir. Birleşik Cephe ve Eğilim Gruplaşması her durumda uygulanabilir değildir, ancak daha geniş güçlerden tecrit de Anarşist-Komünist örgütü yalıtılmış ve işe yaramaz hale getirebilir. Şu da vurgulanmalıdır ki, politik örgütlenme kaçınılmazdır ve bu nedenle nasıl işlediğine dair bir teori olmalıdır, ancak birincil odak noktası, politik bağlantılarına bakılmaksızın bir sınıf olarak işçilerin taban birliğidir. Birleşik Cephe veya Eğilim Gruplaşması, sınıfın pratiklerinden köklenmek yerine siyasi liderler tarafından kabul edilen ve yukarıdan aşağıya işleyen bir süreç ise anlamsızdır.

Parlamenter Oy Karşıtlığı

Anarşist-Komünistler parlamenter seçimlere katılmaz, herhangi bir siyasi partiyi desteklemezler. Bu standart bir anarşist pozisyondur. Anarşistler meclise girmez veya çeşitli sebeplerle parlamenter partilere katılmazlar.

Öncelikle parlamento, işçilerin ve ezilenlerin özgürlük mücadelesinden kopuktur. Toplumsal değişim tabandan, işçi ve yoksul halkın örgütlenmesinden ve doğrudan eyleminden gelir. Anarşistlerin odaklanması gereken nokta budur: Doğrudan eylem yoluyla hedeflerine ulaşabilmeleri için işçilere yardım etmek. Böylece doğrudan eylem işçilerin kendi güçlerinin farkına varmalarına, bir şeylere kendi kendilerine ulaşabileceklerini anlamalarına yardımcı olur. Değişimin insanların seçilmesiyle olmayacağını gösterir (Lawson, 2022).

Birisi parlamentoya girdiğinde, devrimci sosyalist bile olsa, radikalliğini kısıtlayan tüm şartlara boyun eğer. Bu şartlar yasal baskılar veya devlette alınan pozisyonların getirdiği ayrıcalıklar olabilir. Parlamentoya giren devrimci partiler bir seçilmeye çalışma döngüsüne yakalanırlar. Genellikle bu döngüler, tekrar seçilebilmek için siyasi duruşlarını törpülemeleriyle gerçekleşir. Kapitalizmi kınamak için parlamentoyu kullanan devrimci partiler bile kendilerini -koltuk kazanmaya yatırım yapan üyeleri ile bunun sadece bir strateji olduğunu hatırlayan üyeleri arasında- bölünmüş bulurlar. Anarşistler aynı zamanda devrimci siyasetlerini sürdürmek için parlamenter katılımdan kaçınırlar. Listelenen nedenlerin tümü olumsuz olsa da, doğrudan eylem ve öz örgütlenmenin olumlu yönünden daha az önemlidir. Anarşist-Komünistler gücün seçimlerle değil, bağımsız toplumsal hareketlerle inşa edileceğini savunurlar (Ascaso et al., 2018).

Parlamentarizm karşıtlığı, anarşizmin temel pratiklerinden birisidir. Parlamenter partilerin içinde çalışan, destekleyen, veya adaylığını koyanlar devrimci sosyalist olabilirler, ama anarşist değildirler.

Son bir not olarak, Anarşist-Komünistler bugün oy kullanmanın kötü olduğunu söyleyecek kadar ileri giden birçok anarşist gibi dogmatik değildirler. Oy kullanmaya karşı çekimserlik kapitalist gelişmenin geçmişte kalmış belirli bir aşamasıyla daha alakalıydı. Oy karşıtı söylem bugün oldukça işe yaramazdır (Black Flag Sydney, 2022).

Sol kanattaki bir adayın sağ kanattaki bir adaya galip gelmesinin tercih edildiği pek çok zaman olabilir. Küçük reformlar bazı insanlar için büyük şeyler ifade edebilir ve sağcı otoriterlikten kaçınmak için hayati olabilir. Ancak önemli olan, insanların, kurtuluşun yukarıdan geldiği yanılsamasına kapılmamasıdır. Bununla birlikte, Anarşist-Komünistler adayları desteklemezler, sadece “politikadan” kaçınılamayacağını kabul ederler.

Kitlesel Ayaklanma

Anarşist-Komünistler, kapitalizmin devlet ve kapitalistlerle şiddetli bir çatışma olmaksızın devrilmeyeceğini kabul ederler. Bunun nedeni şiddet istememiz değil, kapitalistlerin mücadele etmeden güçlerinden asla vazgeçmeyecek olmalarıdır.

Bir toplumsal devrimden önce, ezilen sınıfların toplumsal güç biriktirdikleri ve kendilerini mücadele yoluyla dönüştürdükleri uzun bir dönem olacaktır. İşçiler, burjuva politikacılar tarafından sağlanan yasal reformlara veya devrimci azınlıkların talimatlarına güvenmek yerine, kendi içgüdülerine göre hareket etmeyi öğreneceklerdir. Sonunda, uzun çatışma dönemlerinden sonra, işçiler ve kapitalistler arasında nihai bir yüzleşmenin gerçekleşeceği bir an gelecektir.

Devrim anında, işçilerin çoğunluğu işin içinde olmalıdır. Kitle örgütleri sorumluluğu üstlenir. Çalışan ve yoksul sınıfların daha küçük, gelişmiş bir kesimi tetikleyici olarak hareket etse de ayaklanma, küçük bir azınlığın eylemi olamaz. (Federación Anarquista Uruguaya, 1972) Bunun nasıl görüneceği ve alacağı biçimler elbette bağlama bağlıdır.

Anarşistler birçok devrimci anda aktif oldular. Rusya’da “Ekim Devrimi” sırasında Askeri Devrimci Sovyet’te Anarşist-Komünistler vardı. Bulgaristan Anarşist-Komünist Federasyonu, 1923 ayaklanması sırasında Bulgar Komünist Partisi ile koordineli olarak hareket etti. (Maximov, 1948) Anarko-sendikalistler, 19 Temmuz 1936’da İspanya’daki faşist darbeye karşı direnişe önderlik etti, bu direnişi toplumsal devrimle ve işçilerin öz yönetiminde en büyük tarihsel deneyle sonuçlandırdı. (Leval, 1975). Sonrasında yapılan hatalar ne olursa olsun, işçi sınıfı kitlesinin devleti ve kapitalizmi kitlesel ayaklanmalarla devirme potansiyeli kanıtlanmış oldu (Richards, 1953). Anarşist hareketin önemli bir azınlığı, özellikle programı anarşist hareketin geleneksel değerlerini ve stratejilerini yansıtan Durruti’nin Dostları grubu İspanya’daki hataları tersine çevirmeye çalıştı. (Evans, 2020, #67-100; Guillamòn, 2001).

En güncel örnekte, Uruguay Anarşist Federasyonu, ülkenin sendikal hareketine stratejik müdahale yoluyla 1974 askeri darbesine karşı savaşan genel grev ve fabrika işgallerinin çoğuna önderlik etti. (Sharkley, 2009; Lawson, 2022).

Tarih bize, sömürüyü sürdüren tüm kurumları ortadan kaldırarak kapitalizmin tamamen yıkılması gerektiğini öğretir. Bu, parlamentonun, iş dünyasının, polisin ve silahlı kuvvetlerin şiddetle bastırılmasını içerir. Yeni işçi örgütlenmeleri tabandan yukarıya doğru toplumu yeniden inşa etmelidir. Marksistler bunun otoriter bir davranış olduğunu söylerler, ancak anarşistlere göre bu, otoritenin, kapitalist sınıf yenildiğinde üreticilerin özgür işbirliğiyle sonuçlanacak inkarıdır.

Sendikalar mı, Sovyetler mi, Yoksa Başka Bir Şey mi?

Anarşist-Komünistlere göre, sosyalist toplumun alacağı “mutlak” veya önceden belirlenmiş biçimler yoktur. Önemli olan, işçi sınıfından mücadele aracılığıyla devrimci bir toplumun ortaya çıkmasıdır. Geçmişteki işçi devrimlerine dair araştırmalara dayanarak, bu toplumun neye benzeyebileceği konusunda tereddütlü örnekler verebilsek de, kesin olmak mümkün değildir (Mechoso & Corrêa, 2009). Elbette, tercih edilebilir modellere işaret eden devrimci anlarda ortaya çıkan çeşitli fabrika komitelerinin, sendikaların ve sovyetlerin başarı ve başarısızlıklarından çıkarılacak pek çok ders var.

Gelecekteki sosyalist devrimin somut biçimleri, belirli bir bağlamda devrimin organik gelişimine bağlı olacaktır. Bu da, devrimin gelişmeye başladığı verili topraklardaki üretim tarzları, sınıf bileşimi ve siyasi gelenekler tarafından şekillendirilecektir.

Kuşkusuz, yeni, proleter kurumlar, işçi ve yoksul delegelerinin katıldığı kitlesel demokratik yapılar olacaktır. Bunlar işyerine, sanayiye, yerelliğe dayanacak; burjuvazi ve kapitalist devletin kurumları dışında herkesin çıkarlarını temsil etmeye çalışacaktır. Yerelden başlayıp hemen ardından bölgesel, ulusal ve enternasyonal örgütler halinde birleşeceklerdir. Üretim ve dağıtım eşitlikçi, enternasyonalist ve özgürlükçü ilkeler doğrultusunda yeniden düzenlenecektir (Leval, 1959).

Anarşistlerin görevi, ilkelerini ve teorilerini uygulamaya koymak, işçileri ve ezilenleri mücadelelerini kendi kendilerine yönetmeye teşvik etmek ve komünist bir yönde yeniden inşa hareketlerini sağlamak olacaktır.

“İşçi konseyleri”, sınırları kesin olarak belirlenmiş ve yalnızca ayrıntıların daha sonra detaylandırılmasını gerektiren bir örgütlenme biçimi tanımlamaz. Bir ilke anlamına gelir; işletmelerde ve üretimde işçilerin özyönetimi ilkesi… “İşçi konseyleri” sloganı, işbirliği içinde çalışmak için kardeşçe bir araya gelmek anlamına gelmez; -kardeşliğin rol oynadığı- sınıf mücadelesi anlamına gelir, kitlelerin devlet iktidarına karşı devrimci eylemi anlamına gelir.”

–Anton Pannekoek (Pannekoek, 1952)

SONUÇ

Çeşitli devrimci işçi sınıfı ideolojileri, yaklaşık iki asırlık deneyim ve mücadeleyle, öngöremedikleri ve kavrayamadıkları bir gerçeklik karşısında ezildiler. Ancak Anarşist-Komünizm sadece hayatta kalmadı, aynı zamanda bir dizi tarihsel deneyimle keskinleşti. Bugün, gerçekten özgür bir toplum vizyonuyla tutarlı bir teori ve strateji bütünü olarak yol göstermeyi sürdürmektedir. Anarşist-Komünizm, işçilerin kurtuluş mücadelesine derinden kök salmış bir tarihe sahip politik bir ideolojidir.

Anarşist-Komünistlerin ve spesifik anarşist örgütlenmenin pratiklerinin deneyim yoluyla arıtılması, kendi eğilimimizin hatalarından ve başarılarından ders çıkarırken, Marksizm ve sendikalizmin başarısızlıklarından ve başarılarından çıkaracağımız dersleri de özümsemek anlamına geliyordu. Anarşist-Komünist örgütlenme teorileri, özgürlük, demokrasi ve kolektif sorumluluğu esnek, duyarlı ve uyumlu bir şekilde dengelemeye çalışır. Dünya, iklim değişikliği ve salgın hastalıklar gibi -daha önce hiç olmadığı kadar- küresel zorluklarla karşı karşıyayken, Anarşist-Komünizm vizyonu ve spesifik anarşist örgütün stratejileri her zamankinden daha da yerindedir.

Bu broşür, liberter ideallere dair yükselen ilgiye katkıda bulunma umuduyla, Anarşist-Komünist örgütsel kavramları ulaşılabilir ve açık hale getirmeye çalıştı. Umut edilen, okuyucuların anarşist örgütlere katılması, kendi örgütlenmelerini kurmak için ilham almaları ve hatta kendi yolculuklarında bazı yararlı teorik kavramlardan ve yansımalarından faydalanmalarıdır. Devrim, sadece tek bir ideali veya etiketi benimseyecek kadar sınırlı olmayacak. Önemli olan mücadelenin sürmesi ve daima ileriye, özgürlüğe doğru yürümemizdir.

Çeviri: Mercan Doğan, Umut Adnan Aydemir